Prof. Dr. Güllü: “Baş ağrısı ile tansiyon yüksekliği ortasında bir bağ yoktur”

Prof. Dr. Güllü : “Baş ağrısı ile tansiyon yüksekliği ortasında bir münasebet yoktur”

ANKARA – Etlik Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniğinde Prof. Dr. Hakan Güllü, hipertansiyonun kan basıncının yüksek olması manasına geldiğini belirterek, “Halk ortasında baş ağrısı ile bir ilişkilendirme olabilir lakin baş ağrısı ile tansiyon yüksekliği ortasında bir münasebet yoktur. Beşerler her tansiyonu yükseldiğinde baş ağrısı duymazlar” dedi.

Etlik Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniğinde Prof. Dr. Hakan Güllü, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü hasebiyle İHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Hipertansiyonun kan basıncının yüksek olması manasına geldiğini belirten Güllü, “Kan basıncın yüksek olmasının genel sebebi damarların tüm bedende olması gerekenden daha kontrakte olmuş, kasılmış halde durmasıdır. Bunun sonucunda de kan basıncı ortaya çıkar. Bunun bizdeki tarifi esansiyel hipertansiyon ya da nedenini bilmediğimiz hipertansiyondur. İnsanların birçoklarında bu görülür. Az bir kısmında böbrek lemarları, böbrek parankim dokusu ve böbrek üstü bezi hastalığı edeniyle tansiyon yüksekliği ortaya çıkar. Bunları da sekonder hipertansiyon denir” diye konuştu.

“Baş ağrısı ile tansiyon yüksekliği ortasında bir bağ yoktur”

Hipertansiyonun genetik yatkınlığı olduğunu lisana getiren Güllü, “Çoğunlukla aileden geçer. Aileden hipertansiyon genlerini almış olan insanlarda etrafın tesiriyle de tansiyon yüksekliği ortaya çıkacaktır. Etrafın tesiri dediğimiz vakit en kıymetli etkenler kilo fazlalığı, diyette fazla ölçüde tuz bulunması, hareketsiz bir hayat, alkol kullanımı, sigara kullanımı. Bu durumlar hipertansiyonun gelişmesini kolaylaştırır. Ailesinde tansiyon yüksekliği bulunan insanların bilhassa bunlara dikkat etmesinde yarar var. Tansiyonun özelliği sinsi bir hastalık olması. Tansiyon hastaları akut bir rahatsızlık hissetmezler. Hastanın tansiyonu 15, 16, 18 olduğu vakit rastgele bir rahatsızlık duymayabilir. Rahatsızlık duymadığı için bir tedavi arayışı içerisinde de olmayabilir. Bu nedenle tansiyon hastalarının yaklaşık yüzde 30’u yahut 40’ı tansiyon hastası olduğunun farkında değildir. Tesadüfü bir formda ölçülmediği sürece tansiyon yüksekliği fark edilmez. Halk ortasında baş ağrısı ile bir ilişkilendirme olabilir fakat baş ağrısı ile tansiyon yüksekliği ortasında bir alaka yoktur. Beşerler her tansiyonu yükseldiğinde baş ağrısı duymazlar. Lakin bu halk ortasında bir inanış halinde yerleşmiş durumda” sözlerini kullandı.

Esansiyel hipertansiyon yahut aileden genetik olarak alınan tansiyon yüksekliğinin 30’lu yaşlardan itibaren başladığını aktaran Güllü, “10 yıldır içerisinde yavaş yavaş yükselmeye devam eder. Bunun dışında sekonder hipertansiyon dediğimiz tansiyon yüksekliği de erken yaşlarda yahut daha geç yaşlarda 30 yaşından evvel yahut 50 yaşından sonra başlayan sansasyonlarda sekonder bir neden olması muhtemeldir” dedi.

“Tansiyon yüksekliği genel olarak insanlarda bir şikayet nedeni olmaz lakin tansiyonu yüksek seyreden insanlarda en çok fark edilmesi gereken semptom baş ağrısıdır”

Güllü, şöyle devam etti:

“Tansiyon yüksekliği genel olarak insanlarda bir şikayet nedeni olmaz lakin tansiyonu yüksek seyreden insanlarda en çok fark edilmesi gereken semptom baş ağrısıdır. Baş ağrısı daha çok sabah uykudan uyanıldığında enseden yani başın gerisinden üste gerçek gelen kült bir ağrı biçimindedir. Bu ağrı sabahları uykudan uyanıldığında daha çok hissedilir. Sonuçta tansiyonun ölçülmesi sonucunda tansiyon yüksekliği fark edilmiş olur.

“İnsanlar tansiyon yüksekliğinden ötürü bir rahatsızlık hissetmedikleri için tansiyonu tedavi ettirmeye gereksinim duymayabilirler”

Tansiyon yüksekliğinin kalıcı bir tedavisi yoktur. Maalesef hastalar ilaç kullanmak zorundadır ya da birtakım invazil tansiyonun düşürülmesi gerekebilir. Pansiyon yüksekliğinde dikkat edilmesi gereken kıymetli noktalardan bir tanesi şu: Beşerler tansiyon yüksekliğinden ötürü bir rahatsızlık hissetmedikleri için tansiyonu tedavi ettirmeye muhtaçlık duymayabilirler ya da aldıkları ilacın bir yararını görmeyebilirler. Tansiyon ilacı alırsınız ancak yararını ani olarak hissetmeyebilirsiniz. Bu da ‘ben zati içsem de içmesem de bir rahatsızlığım yok’ üzere bir yaklaşım doğurabilir. Bu nedenle tansiyon ilaçları ihmal edilmeye yatkın ilaçlardır. Fakat tansiyon hastaları şu anlık bir rahatsızlık hissetmeyebilirler. Ama 10 yahut 20 yıl sonra damar hastalığı olarak bu bizim karşımıza çıkar. Bunun sonucunda kalp damar hastalığı, beyin damar hastalığı başta olmak üzere tüm bedendeki damarları etkileyen bir damar sertliği ortaya çıkar bunun sonucunda kalp krizi geçirmek, felç geçirmek ya da kalıcı böbrek hastası olmak tansiyon yüksekliğinin 10 ila 20 yıl ortasında bizim başımıza açacağı önemli hususlardır.”

20 ile 10 yıl içerisinde kalp krizi geçirmemek için yahut felç geçirmemek için vakit kaybetmeden tansiyon tedavisinin en uygun biçimde uygulaması gerektiğinin altını çizen Güllü, “İlaçları aksatmadan devam etmek yıllık denetimlerimizi yapmak gerekir. Tansiyonda aslında vakit içerisinde kesinlikle değişiklikler olacaktır yıldan ya da yükselmeler olacaktır” değerlendirmesini yaptı.

“Hastalarımız ‘hiç tuz yemesin’ üzere bir tedavi prosedürümüz yoktur”

Tansiyon hastalığında tek sorumlunun sağlıkçılar ve hekimler olmadığını savunan Prof. Dr. Güllü, “Hastaların da yapması gereken çok sayıda fazla şey vardır. En pratik olarak söylersek sigarayı bırakmak tansiyonu bir puan düşürür. Alkolü bırakmak, yemekleri tuzsuz yemek, tertipli olarak her gün 1 saat idman yapmak tansiyonu düşüren etkenler ortasındadır. Bunun dışında etli, yağlı, hamurlu yemekler değil de daha çok zerzevat yüklü yemekler ile beslenmek de tansiyonu düşürebilir. Hastanın yapması gereken başta yeme alışkanlıklarını değiştirmektir. Bilhassa tuz kullanımında dikkat etmek gerekir. ‘Hiç tuz yemesin’ üzere bir tedavi yolumuz yoktur Biz hastalarımızdan bu türlü bir şey istemiyoruz. Yalnızca yemeğini yediği vakit yemeğin tuzunu az olduğunu hissetmesi gerekir. Fazla kiloları varsa vermeleri gerekir. Zayıflamak her vakit tansiyonu 1 puan daha düşürür” diye konuştu.